2017 ekonomik krizi

  • çanakkale köprüsü'ne yatırım yapılmasıyla daha derinleşmeye devam edeceği kesinleşen çöküş. kriz denen şey geçicidir, bu son 3 yıldır abd'nin para basmayı durdurmasıyla kemal derviş paketiyle sonsuza kadar idare edebileceğini zanneden düşük profilliliğin şapkasının düşüp kelinin görünmesidir. çöküşün nedeninin doğrudan/direk/tartışmasız inşaat projeleri olduğunun asla farkında olmayan bir halk, ve onlardan bir gram fazla bilgisi olmayan bir ekonomi yönetimi var. dolayısıyla "hatamızı anladık, ithalatı büyüme diye kakalamamamız gerekiyormuş, artık inşaat değil üretime odaklanacağız" denmediği sürece, buna yönelik adım atılmadığı sürece asla ve asla düzelmeyecek bir çöküş sürecindeyiz 3 yıldır. cari açık akp öncesinin 80 katı filan amk. çok net ve kesindir ki bu bir kriz değildir, çöküştür/batıştır.

    bakın moody's az önce türkiye'nin kredi notu görünümü de düşürdü. türkiye'ye yıllardır "üretin, sadece inşaat yaparak dış güçlerin ürünlerini tüketerek oluşturduğunuz cari açık tehlikeli boyutlara gelirse altından kalkamazsınız" şeklinde uyaran kurum bu. moody's üretin diyor biz üretmiyoruz rezalete bak amk..

    inşaat hamlelerinin tamamı ülkeyi yabancı sermayeye uşak yapmaktadır. bu rakamlarla apaçık ortadadır. bu kadar cari açık demek yabancı sermayeye her geçen gün daha da muhtaç hale gelmek demektir. iktidar; "biz bu ülkenin üretmesini istemiyoruz, biz inşaat yapalım vatandaşı müşteri yapalım yabancıya faiz ödeyelim, üretimi zaten inşaat ameleliğini yaptığımız avm'lerde yabancılar yapıyor, orada da sadece kayseri mantısı satıyoruz ki yabancı sermayeye zeval gelmesin, yandaşlarımız zengin olsun hiçbiriniz sikimizde değilsiniz, gırtlağa kadar borca girdik hazineyi de kefil yaptık. çocuklarınız ilerde çalışıp çalışıp mehmet cengiz'in borçlarını ödeyecek" demektedir.

  • türkiye büyüyor lafı tümüyle zırvadır--en azından son on yıl için--
    * büyüme kalkınmayı getirmiyorsa,
    * istihdam yaratmıyorsa
    * yüksek katma değer getiren bir ihracat modeli temeli üzerine oturmuyorsa
    * büyüme ile -------- alınan yeni patent sayısı arasındaki korelasyonda nal topluyorsan
    * ar-ge / innovasyon yatırımı sana fantazi geliyorsa, rakamların yerlerde sürünüyorsa
    * %4'lük sahte büyümenin %2,98'i özel tüketimden geliyorsa
    * yüksek nüfus artış hızın afrika ülkeleri ile yarışıyorsa
    * yatırımların büyümeye katkısı 0, xx ölçeğinde ise
    * dış kaynaklı sabit sermaye yatırım yapıp, istihdam yaratıp üretim yapmaya değil--yook öyle bir dünya- sıcak para olarak avdet ediyor, kısa vadeli vur kaçlarla senin donunu kıçından çekiyor ve senin ruhun duymuyorsa
    * devamlı zarar eden bir carin var--ve devlet bu kronik zararı sen durumu çakmayasın diye meşhur ''cari açık'' olarak sunuyorsa..halbuki bu ekonomi on yıllardır zarar ediyor zarar!!
    * senin net ihracatının büyümeye katkısı utanç verici bir % 0,28 ise
    * çevrendeki komşu ülkelere olan iharacatın başarılı dış siyaset ( sıfır ihracat, pardon sıfır sorun mu ne boktu?) sayesinde azalma ve sıfırlanma trendinde ise
    * sanayin büyük oranda montaj sanayiiden ibaret olduğundan== ihracatın da büyük oranda ithalata bağımlı ise --büyüme diye sana deli gömleği giydirmişler demektir
    * ekonomik büyümeye sektörlerin katkısı değerlendirildiğinde 4 puanlık büyümenin 0.67 puanı tarımdan, 0.99 puanı sanayiden geldiyse (istersen bir de koreye falan bak bu oranları daha iyi idrak etmek için)
    * toplam faktör verimliliği (tfv) üretkenlik artışının neresinde bir de buna bak bakalım..dur sen bakma, ben baktım= https://www.researchgate.net/…igin=publication_list (türkçesi= tfv:eksiye döndü)
    ** tek görevi kurumların harcamalarını kamu adına denetlemek olan sayıştay (yargıtay ve danıştay ile beraber üç önemli sacayağından biridir) neden artık hükümeti-kamu kurumlarını d e n e t l e y e m i y o r???raporlar mecliste görüşülmüyor?sen büyüyesin diye mi?
    http://www.sayder.org.tr/…i-bir-yaziyla-uyarmis-897
    ** büyümenin cacık olduğu bak nerden belli a-) merkez bankan seksen defa yıl sonu dolar kuru ve enflasyon beklentisini -yukarı doğru--revize ediyor b-) hükümetin açıkladığı ovp'ler deki tüm rakamlar -en başta büyüme- hayal aleminde geziyor, onlar da seksen kez-- aşağı doğru-- revize ediliyor..itibar mı? güldürme
    ** global likiditenin bol olduğu ortamda sıcak parayla hormonlu domates gibi şiştin! gerçek bir büyüme falan hak getire-- kalkınamadın! anla artık...
    ** kamu ihale kanunu 163 kez neden değişti bir sorsana, merak etsene?sen büyüyesin diye mi? http://www.cumhuriyet.com.tr/…klara_zemin_oldu.html
    ** bu sahte, zahiri büyüme dahi ne acı ki sri lanka, bangladesh, uruguay, peru, argentina, ghana, ındonesia, philippines gibi bir çok ülkenin gerisinde kalmıştır devr-i ampulde: http://rodrik.typepad.com/…kish-economic-myths.html

    ***halihazırdaki nüfus artış hızı çerçevesinde türkiyenin yılda %4-4,5 civarında büyümesi ile ancak işsizler ordusuna yeni neferlerin yazılması önlenebilir. fakat %4'ler ile işsizlik zerre azalmaz.çünkü analar mütemadiyen doğuruyor.hem de çok yüksek oranlarda doğuruyor (birleşmiş milletlerin ilgili utanç tablosunu buraya aktarmaya gerek duymuyorum)
    özet= seni büyüyoruz diye kandırdılar yavrum
    edit büdüt: bu yazıyı aylar önce yazdıydım..daha o zamanlar türkiye cumhuriyetindeki '' suriyeli nüfusu'' mevzusu tevatür halindeydi. ülkeye bindirdiği yük ''sadece 8 milyar dolar'' formülüyle açıklanageliyordu.
    __2017 yılı 15 mart itibarıyla tc'deki suriyeli nüfusun son durumu=
    4,5 milyon toplam nüfus / 1,2 milyonu 0-18 yaş / ve çok yüksek nüfus artışı.
    fakir ve darboğazdaki türkiyeye bunun ekonomik, demografik, kültürel, sosyolojik vs vs bedeli kesinlikle korkunç olacak
    **türk atasözü: ayranın yok içmeye, tahtırevan ile gidersin....

  • krizler sadece kamu maliyesi cikisli cikmazlar. turkiye'nin gecmiste alistigi krizler genelde kamu dengelerinin bozulmasi ve dis acik dolayisiyla hali hazirda capa uygulanan kurda devaluasyon yapilmasi ikilisinin basbasa gittigi krizler seklindedir. kamu maliyesindeki sikintilar hazine borclanma ihalelerinde gerceklestiginden ve bu ihaleler carsamba oldugundan krizler genelde kara carsamba olurdu.

    2001 sonrasinda dervis programiyla baslayip akp doneminde devam eden yaklasim kamu dengesini odagina aldi buna karsilik likidite bollugunun da etkisiyle ozel sektor buyuk bir tuketim ve borclanma sarmalina girdi. gecmistekinden cok daha feci bicimde ulkedeki binlerce firma bilancosunda varlik/yukumluluk dengesinde kurdan kaynaklanan riskler olaganustu boyutlara ulasti.

    galatasaray veya fenerbahce'yi ele alin mesela. havuz anlasmasi geregi sabitlenmis bir kurdan gelen yayin gelirleri, yine tl uzerinden stadyum ve store/fenerium gelirleri var bu kuluplerin. oyunculariyla anlasmalari ise genelde euro uzerinden. dolayisiyla bankalardan da genelde euro olarak borc aliyorlar. doviz kurundaki artislar bu sirketlerin bilancolarina kur farki maliyeti olarak feci bicimde yansiyor. daha da fenasi yakin vadede ne kadar degisim olacaginin kestirilemedigi volatilitenin cok arttigi ve belirsizligin cok yukseldigi ortamlarda bu sirketler icin risk olaganustu boyutlara ulasiyor. hadi bunlar futbolcu, bir sekilde yollarini bulurlar, buna benzer durumda binlerce "gercek" sirket var.

    diger yandan turkiye dusuk teknolojili uretip yakin ulkelere satabilen bir ulke. mobilyayi norvece satamazsin. abd'ye gidecek gemiye koymaya degecek kadar nitelikli mal uretmiyorsun. irak'a suriye'ye misir'a yunanistan'a en en uzagi almanya'ya satabilmen lazim. satabilecegin ulkelerin yarisinda bombalar patliyor kalan yarisiyla kavga ediyorsun. zaten avrupa pazarinda genel bir talep daralmasi yasanirken, sen bir de buralarla iliskilerini daha da zorlastiriyorsun. suriyede iraktaki duruma girmiyorum bile.

    turkiye'deki mevcut dalgali kur rejimi kurda anlik ziplama sansini azaltiyor. zaten zamana yayilmis buyuk deger degisimleri yasandi, yavas yavas yasandigi icin etkisi daha hafif hissediliyor. dalgali kur burada lubrikasyon islevi goruyor sagolsun.

    rakamlar ortada, turkiye son birkac ceyrektir kamu harcamalariyla ayakta kaliyor. sermaye olusumu sifir/negatif seviyesinde gidiyor. yatirim yok, ozel tuketim yok, varsa yoksa kamu. ulkede olan yatirim da uretken sermaye degil daha ikincil bicimde uretkenlige fayda saglayabilecek altyapi yatirimlarinin otesine gitmiyor, kamu yatirimlari, ama bu da ne yazik ki keynesyen bir multiplikasyon cabasinin degil de kamu-ozel isbirligine yeni bir yorumla kamuya daha fazla maliyet ozele garanti kar modeliyle yandaslara kaynak aktarimi cabasinin sonucu.

    bu sartlar altinda ben anlik bir cokusten daha fenasini bekliyorum. turkiye hic kurtulamayacagi bir durgunluk sarmalinin icine girecek. bu sarmaldan cikmanin yolu en nihayetinde akla dayali isler yapabilmekten geciyor. 26-45 dogu 36-42 kuzeyde yasayan insanlar kolektif akli yitireli cok oldu, kafasi kesilmis tavuk gibi debeleniyor. debelendikce iyi kotu yuvarlanip gidiyor ama boyle bundan sonra. %15 civari bir yerde dengeye gelecek issizlik, %2-3te dengeye gelecek buyumeyle turkiye mevcut fakirligin surdurulebilirligini yakalayacak. ister bilmemne tuzagi diyin ister steady state, bizim memlekette yasayan insanlarin yapabildigi bu kadar.

    daha fazlasi cikar miydi, belki. niye cikamadi, sanssizlik biraz, ama temelde sansa o kadar da fazla yer yoktur. turkiye niteliksiz insanlardan olusan bir ulke oldugu icin bu niteliksizlik sarmalini kirabilecek hareketi gelistiremiyor, bu niteliksizlik icinde tikali kaliyor ve o da bizi mevcut surekli durgun ekonomiye surukluyor. buradan sonra ruzgarla savrulan kaltak gibi dis gelisimlere bagli olarak bazen iyi gider, bazen kotu. zaten 2000lerin basindaki o tatli hava da esasinda asiri likidite dalgasi uzerinde bir sorftu. dalga cekildi, yuzme bilmesek bogulurduk tek seferde olur biterdi, su soguk olsa donardik tek seferde bitiverirdi. biz cirpinabiliyoruz, su yuzunde kalabiliyoruz, su soguk da degil, ama iste kara cok cok cok uzak. bir mucize olmazsa gunes altinda yavas yavas susuzluktan acliktan yorgunluktan surune surune olecegiz.

  • bir süre birden bire fahiş zam gelen ürünlerden uzak durun. maaşlara %3-5 zam geliyorken, doları bahane edip her şeye %100 zam yapanlara para kazandırmayın. bu krizin yükünü sadece biz tüketiciler üstlenmek zorunda değiliz. madem kriz var devlet de az kazanacak, banka da az kazanacak, üretici de az kazanacak, esnaf da az kazanacak; biz de tüketici olarak az kaybedeceğiz. şuanki durumun özeti: biz çok kaybediyoruz, tüccarlar ve banka aynı kazanıyor, devlet çok kazanıyor.

  • yazmamak için kendi kendime savaş verdiğim bir başlık haline geldi. devinim öyle bir hale geldi ki kafalar, ses çıkarmak yerine monolog halinde kakafoni oluşturmaya başladı... ocak ayında başlayan "usdtry" kuru rallisi, başlığın popülaritesini arttırınca; "sağdan soldan" duyduğunu getirenlerle karmaşa yarattı. son durumu biraz da olsa toparlamaya çalışacağım...

    öncelikle içinde bulunduğumuz süreç, kriz süreci değil! durgunluk, resesyona giden bunalım(rusya), politik tutarsızlığın yol açtığı belirsizlik (brezilya 2015-2016) daha uygun tabirler, şu an yaşadıklarımızı betimlemek için... ocak ayında gerçekleşen mini develüasyon beklentilerimizin dışında olsa da yaşayacağımız günlerin habercisi niteliğinde.

    ekonomi yönetimi ocak ayında izlemekle yetindiği pariteyi, ocak sonundan bugüne kadar kontrol altına almaya çalışıyor. başarılı olduklarını söylemek güç; ocak ayından beri usd, goü bazında %5-%10 arasında değer kaybetti. yani yeterli müdahale olsa da işe yarayıp yaramadığını test etme imkanımız olmadı. yapılanları sıralarsak; fonlama faizi 10.37 oldu ki rusya' dan bile yüksek, varlık fonu adı altında kurulan teşkilat; fon şirketlerinin döviz yatırımlarını tl' ye dönüştürdü, 3-4 hafta repo ihalesi açılmadı; bankaların döviz bozarak tl bulması sağlandı... işe yaradı mı (?) işte bu (!) büyük soru işareti; çünkü dönemsel bazda usd "tüm sınıf arkadaşlarımızda" değer kaybetti, bu yüzden ölçme şansımız olmadı...

    diğer sıkıntı borsa... bist 2 gün önce tarihi bir an' a tanıklık etti. dakikalar içinde türkiye' nin atbaşı iki hisse (trcell, kochl) %10' a yakın değer kaybedip geri döndü. kimse ne olduğunu anlamadı ya da anlamamazlıktan geldi ancak yatırımcı o dakikalarda büyük panik yaşadı; 5 dk boyunca bist işlemleri kapandı!!! sıradan bir ülkede 2 ay konuşulacak bir skandal yaşandı ancak "resmi gazeteye inanmayan dayıların ülkesinde" 1 dk bile konuşulmadı, geçiştirildi... büyük bir skandaldı; ne için ve nasıl gerçekleştiği hala muamma...

    sıradaki mevzu, faizler tabiki... ocak sonu ve sonrası mb, politika faizini arttırmadı ancak fonlama faizlerini arttırarak sınıfdaşlarının düştüğü "sinsi eko-politic" içine sürüklendi. model alması gereken son ülke; brezilya' yı takip etmesi, bizi içinden çıkılamaz bir hale sokabilir; çünkü brezilya, 2016 yılında despot bir başkanı devirip sert bir faiz arttırımı yaptı. içinde bulunduğu durum, şu an için iç açıcı değil; sadece kur endeksli bir ekonomi yönetimine sahip!

    bu yıl, 160 b $ ödememiz gereken dış borcu, 30 b $ mb rezervi ile karşılayacağız. her ay başı, yüklü ödemeler var... acil likidite sağlamak zorundayız, politikalarımız tutarsız... kimse sizin içten oluşturduğunuz faize varlığını getirmez. tutarlı olmadıkça kaybetmeye mahkumsunuz... thrust ile bir yere kadar paritenizi sürüklersiniz ancak sizin yeni osmanlıcı "çılgın fikirleriniz" matematiksel işlemleri doğrulamaz!

    uçak düşürmeyin, darbe yapacak tarikat-cemaatlere yol açmayın, pariteyi boğmayın, yabancı varlıklara güvenmeyin, üretin; üretime destek verin... başka çıkış yolumuz yok.

    yoksa bir sabah uyandığınızda bist100; 30k, usdtry; 6.10...

  • yıl 2013. kafe açmışım. badanası boyası, masası sandalyesi, mutfağı... sağdan soldan aldıklarım ve kendi iş gücümle ve arkadaşların da yardımıyla hayırlısı olsun diye başladık.

    yer eskişehir odunpazarı. 2011'de yıllık 5 milyon turist çeken tarihi kent.

    ben açtığım zaman henüz ekonomik buhran bu kadar hissedilmiyordu. çok mu zengindik ? hayır. çok mu para kazanıyorduk ? hayır. ancak kendini döndürüyordu.

    şimdi size biraz kafe restoran işletmeciliğinden bahsetmek isterim.

    bir kafeye gittiğinizde menü önünüze gelir. menünün genişliğine ve sirkülasyona göre o kafenin içerideki stok maliyetini aşağı yukarı hesaplayabilirsiniz.

    örneğin; 2013'te menüdeki 'ızgaralar ve tavalar' bölümünden yola çıkalım.

    bir köfte tabağının fiyatı 6 adet köftesi yanındaki garnitürü ile 15 tl idi. kıymanın kilosunu 19 tl ye alıyorduk ve bir kilo kıymadan 24 adet köfte çıkıyordu. bu şu demek;

    bana 4 adet köfte tabağının maliyeti yaklaşık 30 tl oluyor, 60 tl kazanıyordum.

    kırmızı ette durum 1 e 2 ya da en fazla 2.5 kazanmak yönündeydi.

    tavuk göğsünün paketi 8 tl idi. 4 porsiyon göğüsten 48 tl para kazanırdık. maliyeti 15-20 tl arasında olurdu. kırmızı ete nispeten daha iyi bir kazanç bırakırdı.

    menümdeki maksimum fiyat 30 tl. bu iki kişilik kahvaltı fiyatıdır. maliyeti 17 tl idi 2013'te. sizlere bu rakamları veriyorum ki, dışarıda yediğiniz içtiğiniz şeyler konusunda birazcık algınız açılsın. şahsen ben artık dışarıda bir şey yerken iki kere düşünüyorum. zira yediğiniz ürünlere gelen zamlar sizin beslenmenizi ne yönde etkiliyor bilmeye hakkınız var.

    yıl 2017. şuan da kafedeyim. içerisi boş. 2013'te 6 kişi çalıştırıyordum. şuan içeride sema abla bulaşık yıkıyor. dünden kalan patlıcanları patatesle kavurup geri dönüşüm yapıyor. akşam onu yeriz.

    saat 14:00. 9:00'da açıldı ve bir çay dahi satılmadı. yan kafeden müjgan abla geldi suları kesilmiş ödeyememişler. bulaşık yıkayacaklarmış suları yokmuş, yarım damacana su istedi binbir bahaneyle. 45 yaşında kadın. sorun değil abla al ne olacak allahsen diyorum. ama üzülüyor işte o da. emekli.

    2015 in başlarında başlayan bunalım 2017'de büyüyerek artmakta. unutmayın eskişehir öğrenci şehridir. turistte çeker. bu şu demek, aileler kriz yaşasa dahi, evlatlarının parasız kalmasını istemezler. yani bir şekilde burdaki öğrencilere para gelir.

    1 hafta içinde 8 tane öğrenci çalışmak için başvuru yaptı. saatlik 5 tl veriyorum. ki bu eskişehir standartlarında yüksek bi rakam.

    verebiliyor muyum ? tabiki de hayır. dün sema ablanın parasını verdikten sonra bana 5 tl kaldı.

    kafeyi açtığım anda yakıt, elektrik, su, kira, eleman ve genel gider toplamı 200 tl. günlük 200 tl kazanırsam ay sonunda buranın tüm giderleri karşılanır. ve devran döner.

    2013'te aynı fiyatlar ile 300-350 tl arası ciro yapardık, bende kişisel masraflarımı ödeyebilirdim.

    vergi borcum var ve tabi ki ödeyemiyorum. 4 senede 14 bin tl vergi borcum var. neden ödeyemiyorum peki ?

    hemen açıklayayım.

    şuan etin kilosu 38 tl. 2013'ün 2 katı. 24 adet köfte çıkıyor. 4 porsiyon köfte 60 tl. fiyatları artırmayı denedim ve bu kez stok elimde kaldı. o yüzden porsiyon fiyatı 15 tl de sabit kaldı.

    4 porsiyon köftenin tabak maliyeti şuan 50 tl. 60 tl kazanıyorum.

    tabak başına kazancım 2.5 tl :)

    fiyat artıramıyoruz, alım gücü yok.

    ben yıllık 5 milyon turist çekebilen, türkiye'nin en güzel semtlerinden birisinde 60 kişilik bir dünya mutfağı restoran sahibi mukemmelermis.

    söyleyeceklerim bu kadar.

    ah yolunuz düşerse beklerim. (bkz: rasta cafe)

  • bizimkiler sülalecek atatürkçüdür. bizde fetö'nün ne mal olduğunu ezelden beri herkes bilirdi. bu yüzden başarılarımdan dolayı sürekli kapıyı aşındırmalarına, burslar teklif etmelerine rağmen değil evlerine, okullarına.. dersanelerine bile adımımı atmadım hayatımda. hiçbir siyasi partiye veya derneğe üye olmadım hiç. bank asya'yı bırak yeşil sermaye ile işim olmaz zaten. kaldı ki 10 senedir deistim.

    terörün her türlüsüne her zaman karşı oldum. destekleyen kitle ne mağduriyet yaşamış olursa olsun terörün, insan hayatına kıymanın hiçbir mazareti olamayacağına inanırım. pkk'ya her zaman diş biledim..

    gelin görün ki bu ülkede çalışan bir insan olarak yarın başıma bir şey gelmeyeceğinin, suçsuz yere süründürülmeyeceğimin garantisi yok. varımın yoğumun üstüne bir savcının kelamıyla veya bir khk ile çökülmeyeceğinin garantisi yok.

    gerçekten tüm paraları dolara çevirip abd'deki hesaba göndermeyi iyiden iyiye düşünmeye başladım.

    ederine gidebileceğini bilsem malı mülkü satıp nakte çevirmek için bir an beklemem.

    şu an bu memlekete katma değer yaratma, bu memlekette gelecek şekillendirme namına en ufak motivasyonum yok. etrafımdaki hemen herkes de böyle. nice pırıl pırıl insanlar işlerine konsantre olamadan çaresizlik içinde bekliyorlar.

    işimin minimum gereksinimlerini yerine getirmenin haricinde kendimi yurtdışında iyi iş bulmak için daha çekici hale getirmeye verdim. alanımdaki trend konuları daha iyi öğrenmek için gayret ediyorum. ingilizcem zaten akıcı. almancamı da tekrar diriltmeye çalışıyorum bir yandan.

    yarının ne olacağı belli olmadığı için tüm gereksiz harcamaları sıfırladık. üstümüze başımıza zaten aylardır yeni bir şey almıyoruz.

    hal böyleyken dolarda öngörülen dip olan 3.50'yi beklemeden kalan tl'leri de bir an önce dolara çevirip abd'ye swiftleyeceğim sanırım.

    khk ile suçsuz yere işinden atılanlar canına kıyıyor. müjdat gezen'in okulu kundaklanıyor. akgezen milisler silahlandırılıyor. başsavcı vekillerine kadar faşizme arkasına dayamış herkes artık açık açık tehditler savuruyor.

    ve bu ülkeyi yönetenlerden hiçbiri bu endişelerin yersiz olduğuna dair bir telkinde bulunmuyor.
    tam tersi söz konusu.
    yapılan tüm faşizanlıklar üstlerdekilerden destek buluyor.

    bu ülkenin aklı başında kesimleri de ucunu göremedikleri bir çağlayana sürüklendikleri korkusuyla "mış gibi" yaşamaya çalışıyorlar. kuyuruğu dik tutmaya çalışıyorlar.

    hasılı kelam, ne ekonomik krizi, ben hayatım boyunca bundan daha büyük topyekün kriz hali görmedim bu ülkede.

    avm'lerde kim ne harcıyor bilmiyorum ama benim gibi düşünen en az %30 var bu ülkede. sırf bizim gibiler harcamamaya devam etse zaten daha kaç ay geçebilir ortalık çatırdamadan, onu da bilmiyorum.

  • (bkz: bir ekonomik gösterge olarak yeni şafak gazetesi kullanmak)

  • ulan en cok güldügüm de ergenlerin gelip akp öncesini diger ergenlere sanki biliyormus gibi kötülemesi.
    olm siz vitamindiniz lan o zaman.

    o degil de hacı hadi diyelim akp öncesini kötülüyorsun. ulan göt, akp öncesi türk siyasetini de zaten senin baban/deden belirliyordu. anap'ı, dyp'yi, mhp'yi, dp'yi, adalet partisini benim dedem/babam mı secti? onları da siz sectiniz zaten.

    biz klise bir laf olarak dededen chpli'yiz. arada shp'ye de oy verdi bizimkiler.

    inönü dönemindeki ekonomik sıkıntıyı elestirenler zaten biz malız diye alnında yazıyla gezenler. olm dünya savası oldu bak dünya savası diyorum ve adam usta politikacılıgı ile o savasa bizi sokmadı milyonlarca insanın hayatanı, sizin dedelerinizin hayatını da kurtardı. sehirlerin darmadagın olmasını engelledi. tabi ki ekonomik etkiler yasanacaktı ve yasandı da.

    bak bakalım su haritaya (1942 dünya haritası) anlarsın ne demek istedigimi:
    https://commons.wikimedia.org/…ed_axis_1942_jun.png

    simdi bir suriye savası oluyor direk dalıyoruz, yetmezmis gibi binlerce terörist sınırımızdan iceri giriyor. ekonomi duman oluyor.

    bu adamlar ikinci dünya savası gibi bir savasta basımızda olsa idi ne olurdu tahmin bile etmek istemiyorum.

    konuya geri döneyim ve entry'i bitireyim. akp öncesi türk siyasetini de senin sünni muhafazakar sag egilimli baban/deden belirliyordu.

    elestireceksen önce kendini elestir.

  • "1950'lerden 2001'e kadar her 10 yılda paramız %1000 değer kaybına uğruyordu. " diyen gerizekalilari ortaya doken baslik...

    sozlukte ilk defa bir baska uyeye "gerizekali" diyorum sanirim ama herkesin de bir tahammul siniri var!

    bak arkadasim, madem 1950'lerden 2001'e kadar demissin tam da sana o donemi kapsayan bir hikaye anlatayim...

    babaannem ile dedem 1946'da evleniyor... biri muzik, digeri resim ogretmeni... kisa bir sure sonra eskisehir'e tayin oluyorlar ve burada bir orta dereceli okulda calismaya basliyorlar... 1948 ya da 1949 gibi dedem bankadan cok dusuk faizli kredi alarak ev sahibi oluyor... o donemki cogu ev gibi iki katli, bahceli bir ev...

    aradan birkac sene daha geciyor, 1950'lerin ikinci yarisi, bu kez ford consule marka araba aliyorlar... cevrede araba sahibi olan aile sayisi hayli az...

    1960 senesine gelindiginde de (dedem 40, babaannem 39 yasinda) bandirma'nin karsi kiyisindan bir arsa alip denize sifir (gercekten de sifir, balkondan baktiginizda kum gozukmez, direkt denize bakarsiniz) yazlik yaptiriyor...

    1970'lerin basinda bu kez kari-koca istanbul'a, maarif koleji'ne tayin oluyorlar... eskisehir'deki evi satip kadikoy'un gobeginde (caferaga spor salonu'nun tam yaninda) bir daire aliyorlar...

    1976'da ise emekli oluyorlar... emekli ikramiyeleri ile yaptiklari: iki katli yazliga bir kat daha cikmak ve ayrica yazligin yakininda 15 donum tarla almak...

    bak arkadasim bak, duz lisede, duz ogretmen okulunda okumus ve siradan memurluk yapmis bir ciftin, yaklasik 30 yil calisarak kazandiklarina bak...

    ote yandan diger dedem de teknik lise'de teknik resim ogretmeniydi... anneannem ise ev hanimiydi... onlar da 1960'larin basinda istanbul'a gelmis ve kisa sure sonra goztepe'de daire sahibi olmuslardi, bagdat caddesine yuruyerek bes dakika mesafede... 1970'lerde onlar da araba almisti... tek maasla yetindiklerinden yazliklari olmamisti sadece...

    gelelim sonraki kusaga...

    annem iktisadi ticari ilimler akademisi mezunuydu (hani su birilerinin diplomasini bulamadigi akademi)... peder de istanbul universitesi matematik... annem onceleri bankaci olarak calisti, 1985'te ise kendi isini kurup pvc dosya uretmeye basladi (ama iki kisinin calistigi bir kobiydi, annem disindaki calisan da dayimdi zaten ki malzemeyi alip dosyayi imal etme isini bile kendileri yapiyordu)... peder ise bilgisayar programcisiydi...

    ikisi 1980'de evlendiler, biz 1990'larin ortasina kadar acibadem'de kirada oturduk... ama ayni esnada bodrum yalikavak yakinindan denize 200 metre mesafede iki katli yazlik aldik... renault 12 ve sahin gibi arabalarimiz oldu... beni üsküdar amerikan lisesi'nde okuttular... 1997'de de cengelkoy nato yolu'nda uc katli mustakil bir eve tasindik... annemi 2007'de kaybettik, peder evi satip baskasiyla evlendi falan oralar ayri hikaye... ama yine anormal okullarda okumamis, anormal meslekler edinmemis bir cift var ortada ve onlar da iki adet mustakil ev sahibi olmus ve cocuklarini ozel okulda okutmus...

    simdi gelelim bana ve esime... ben uskudar amerikan lisesi'ni bitirdikten sonra bogazici sosyoloji'den mezun oldum... ustune istanbul iletisim fakultesi'nde gazetecilik yuksek lisansi yaptim... ama medyada bir turlu tam zamanli bir is bulamadim... fourfourtwo'ya bir donem yazarlik-cevirmenlik yaptim, lig radyo'da program yaptim, halen tam saha'ya yazi yaziyorum, o kadar... ve bunlardan neredeyse hic para kazanmadim... hatta gecen yaza dogru kupa avrupası adi altinda koca kitabim cikti avrupa sampiyonasi tarihi hakkinda, ondan bile bir lira telif almadim... su anda galatasaray universitesi iletisim fakultesi'nde doktora calismam devam ediyor, bir yandan da ozel sektorde 1.5 porsiyon asgari ucrete tamah ettigim oylesine bir iste calisiyorum...

    esim ise notre dame de sion mezunu... montpellier ii universitesi'nden deug sahibi, ardindan istanbul biyoloji'den mezun, sonra itu'de molekuler biyoloji ve genetik'te yuksek lisans yapti, birkac hafta sonra da bir aksilik olmazsa ayni bolumde doktorasini tamamlamis olacak... bir yandan da bir ilac firmasinda calisiyor... en azindan onun maasi benimkinden iyi... 2.5 porsiyon asgari ucret kadar...

    icerenkoy'de kic kadar bir dairede kirada oturuyoruz... bir arabamiz var, annemden kalan paranin bir kismiyla alindi, yazligimiz da var cok sukur de, o da annemden kaldi... kendi kazandigimiz para zaten aylik masraflarimizi cikarmaya anca yetiyor, kenara bir sey koyamiyoruz, haliyle oyle yeni ev falan almayi birakin, hayalini dahi kuramiyoruz...

    4.5 yasinda bir oglumuz var, onu gun geldiginde bizim okudugumuz ozel okullarda okutma ihtimalimiz bir hayli dusuk, ha, eger olur da oyle bir sey basarirsak o zaman omrumuzun sonuna kadar istanbul'da ev sahibi falan olamayiz o da ayri... bir sekilde denk getirirsek de bunun kadikoy'un gobeginde veya bagdat caddesi'nin dibinde daire sahibi olmak veya biraz daha uzak bir noktada olsa da uc katli mustakil ev almak gibi bir sey olmayacagi da cok acik...

    e napacaz o zaman? en kisa surede yurt disinda bir yerlere kapagi atmanin yoluna bakmaya calisacagiz... bu memleketten bir bok olacagi yok cunku... bir onceki kusaktan daha fazla okumusuz, iki onceki kusaktan cok cok daha fazla okumusuz, yine bunlardan daha fazla mesai yapip daha cok yoruldugumuz, yiprandigimiz islerde calisiyoruz fakat elimize gecen daha az!

    bu mu ulan iyiye giden ulke!?

    bu mu ulan duzelen ekonomi!?

    bu mu ulan yeni turkiye!?

    hani eskiden her 10 yilda paramiz yuzde 1000 deger kaybediyordu ulan!?

    ne kadar kolay degil mi nominal degerler uzerinden tespit kasmak!

    ben dedemin yasadigi kadar rahat calisma kosullarinda ve refah icinde yasamak istiyorum ama onun cabaladiginin 10 kati cabalamama ragmen o seviyeye gelemiyorum!

    iste memleketi 60 senede getirdiginiz hal!

    edit: ayni gerizekali 2001 yilindaki karkas et fiyati ile asgari ucreti ve bugunkuleri kiyaslayip iyiye gittigimiz sonucuna varmis ve bir de olmayan akli sira bana laf atmis "boboonnosonon olom gocono goro olko yoromloyonloro golson" diye...

    asgari ucret 122 lira iken tam altin 42 liraydi... yaklasik uc tam altin aliniyordu 122 liralik asgari ucretle... bugun asgari ucret, agi dahil 1400 lirayken bir tam altin 940 lira olmus... yani yaklasik bir tam bir yarim altin aliniyor bugunku asgari ucretle... eee, noldu beyinsiz kardesim, altin bazinda 2001'e gore yuzde 50 fakirlesmis miyiz?